16 Temmuz 2013 Salı

Düğün-Nikah Pasta


İlk düğün pastam, hemde kelebek temalı, hemde pembe ve kahverengi tonlu ... Özellikle bir araya gelmişler benim için :) Kelebek eşittir; rüzgars mummy' i takip edenler bilirler, eee renkler yine ruzgars mummy'i bilenler bilir... Geriye tüm bunları bir pastada birleştirmek kalıyor... Kimin için mi ?Bugüne kadar gördüğüm tanıdığım en tatlı , enerjisi yüksek birbirine çok yakışan, samimi, huzurlu iki ayrı güzel insan için:
  

  Sevgili Berna&Ozan tüm günleriniz birbirinize evet dediğiniz günün mutluluğu ve tadında olsun...








ZAMAN...

Nerden başlamalı bilemiyorum ama tek bildiğim inanılmaz şekilde bloğumu ihmal ettiğim ve aylardır tek satır yazamamanın vermiş olduğu üzüntü içersindeyim... Zamanın dört nala hiç nefes almama izin vermeksizin nasıl  geçtiğine inanamıyorum. Rüzgar's Mummy= cafe, siparişler, Rüzgar'ın yeni okula başlaması alışma süreci  (daha doğrusu,benim alışma sürecim, zira Rüzgar gayet çabuk adapte oldu bense acaba napıyor, üzgünmüdür, ağlarmı ya düşerse, canı yanarsa, ya aç kalırsa .vs..v.s kuruntularla ilk bir ay yedim bitirdim kendimi yaşadığım suçluluk duygusuda cabası) derken inanılmaz bir döngünün içinde buldum kendimi... Telefonla arayıp neden yazmadığımı soran dostlara sonsuz teşekkürler... Şükürler olsun ki sağlıklıyız, tatsız bir hırsızlık olayı dışında herşey yolunda Allah'a şükür...

Sadece 1 bedenle, 5 bedenlik işler yapmaktan yorgun düşmüş haldeyim... Şuaralar mübarek Ramazan ayının sakinliği ve huzuru, Bodrum'u kavurucu sıcak ve tabi ki geçmek bilmeyen karayelle sarmış durumda... Son yılların en sakin, durgun sezonu deniliyor bu sezona. Büyük,  küçük esnaf , otel,motel, plaj herkes sezonun durgunluğundan şikayetci şuaralar...


 Bugünlük böyle kısa bir girişle, aylardır biriken pastalarımın resimlerini, yüklemek için geçtim bilgisayarımın başına, eğer kapıdan yoğun bir grup giriş yapmazsa, zeytinyağlı taze fasulye tadında ki Bodrum öğleden sonrasında blogumla başbaşayım...

24 Mart 2013 Pazar

İSYANNN


İSYAN…

Kışa veda etmeye hazır gibi Bodrum ama Mart Kapıdan baktırıyor ve kazma kürek yaktırma yolunda son soğuk çalımlarını atıyor, güneş yüzünü gösterdiği sürece sorun yok ama gölgeler ısırıyor…

Koca kışı, devirmek üzereyiz… Onca şey birikti, yazılamadan es geçildi. Sevinçlerim oldu, kederlendiğim günler oldu, kayıplar oldu, doğumlar oldu, hayallerim gerçek oldu… Hepsi birikti gitti ve maalesef paylaşılamadı…

Ama bugün ne olursa olsun yazmaya karar verdim… Yazmalıyım içimde ki öfke mi, kâğıda kaleme dökmeliyim. Kendi hakkını savunamayan 4 ayaklı can dostlarımın üzüntüsünü, kederini paylaşmalıyım. Kim bilir belki birilerinin kulağına buradan bir nebze olsun, bir damla kar suyu kaçırabilirim umuduyla paylaşmalıyım…

Bildiğiniz gibi, hayallerim gerçek oldu ve atölyeme kavuştum… Buraya kadar her şey güzel, yorucu, keyifli ve şükürlerle dolu… Şuan benim, yarın için hazırlıklar yapıyor olmam gerek. Hatta akşam için yemek hazırlıyor olmam gerek, evde bekleyen Rüzgâr Deniz’ e zaman ayırmam gerek ve hatta kapıdan bir misafirim girse onunla ilgilenmem gerek… Rüzgar’s Mummy bir süreliğine tüm bunlardan kısa bir mola aldı, daha doğrusu zaman çaldı ve bu satırları yazmaya koyuldu…

Zaman içinde buradan paylaştığım sevgili sokak hayvanlarıyla ilgili düşüncelerime, üzüntülerime, sevinçlerime, aslında hiçte yabancı olmadığım bir üzüntü eklendi bugün yine… Bu kaçıncı… Bu kaçıncı ey güzel Allahım diye diye, annemin telefonda duyduğum gözyaşlarıyla isyan etmekten başka bir şey gelmedi elimden. İsyan derken asla Allah!a bir isyan değil benimkisi güzel Allahımın yarattığı diğer insan- ı mahlukatlara isyanım, haşa ne gelirse Allah’tan isyan etmem, sadece vardır yaradanın bir bildiği der, her ne olursa şükreder yoluma devam ederim… Ama söz konusu kendi hakkını savunamayan, Allah tarafından o şeklide yaratılan sevgili hayvan dostlarım olunca, sessiz bir çığlık atmak yetmiyor bana…. Neden diye soruyorum neden….

Biliyorum bu ülkede çok aç insan var

Biliyorum bu ülkede çok evsiz, damsız insan var…

Biliyorum bu ülkede çok çaresiz insan var…

Ama biliyorum ki bu ülkede çok ama çok sokak da yaşayan hayvan da var…

Bu dünya, bu evren, bu gökyüzü, soluduğumuz hava kimin ? Söylermisiniz bana kimin? …kimin tekelinde…??

Kim yarattı bizi, neden biz insan olduk onlar hayvan yada tam tersi… Her zaman söylerim ve sorarım burası Müslüman ülkesi mi , kutsal kitabımız Kuran’ı Kerim mi???!!! Hiç okuyanınız yada okumayanınız var mı elbette var ama illaki hatim etmek gerekmez, yaradanı bilmek için anlamak için, aldığınız nefesi, ciğerlerinizden süzüp yeniden evrene verebilmek bile yeter yaradanı bilmeye anmaya…

Ey Müslüman ülkenin Müslüman anaları size bu isyanım, size bu serzenişim her şey bizde bitiyor…

Evlat yetiştirmek, ne ince sanattır. Doğum yaptığınız anda yeniden aslında sizsinizdir doğan, o an sıfırlanır hayatınız yeniden doğarsınız… Ve yeniden başlarsınız hayata, yeniden, konuşmayı, yeniden yürümeyi, okumayı, yazmayı, dünyayı keşfetmeyi öğrenirsiniz… Analık sıfatıyla hayatta yeniden bir öğrenci olursunuz… Aslında büyük bir lütuftur anne olmak, bu lütfun değerleri ve yükleride ağardır…

Yaradan önünüze bomboş tertemiz bir defter koymuştur. Saf hiç kirlenmemiş, hiç ama hiç incitilmemiş…

Alın yazın, dokuyun… Hiçte kolay değil elbette evlatlarımız sadece bizim onlara kattıklarımızla yazdıklarımızla var olmuyorlar. Genleri ve bizim öğretilerimizden sonra, hayat onlara ders vermek için sıra kolluyor ama ne var ki ilk 3-6 yıl çocuklarımız bizim onlara ektiklerimizi, aşıladıklarımızı bilinçlerinin temellerine atıyorlar, kazıyorlar…

Bende henüz acemi bir anne olarak, bu sıfatımın içini hakkıyla doldurmak adına, her gün Allaha her şeyden önce dua ediyorum. Evladımın vicdanlı, merhametli dürüst bir insan olması için, zira diploma dediğiniz her şekilde elde edilir… Ama insan olmanın diplomasını hiçbir okul, üniversite daha veremedi… Burada biz ailelere anne babalara çok büyük görev düşüyor…

Laf ne çok uzadı, ne çok dolandı farkındayım ama yazımın başlığı İSYAN bunu baştan belirttim… İSYANIN olduğu yerde, şiddet olur sanırım benim şiddetim de dilimde zira bu yüzden bu kadar uzattım…

Ve isyanım bugün sokağımızı paylaştığımız sevgili sokak hayvanlarımızın, onları anlamayan, hiçbir zaman anlayamayacak ve onlara at gözlükleriyle bakan dünyanın sadece insan-ı mahlukatlara ait olduğu düşüncesine sahip türlerine yenik düştüler… Zira verdiğim yemeği bile yemeğe gelirken çekinen kırçıllının, yanından geçerken ellerine aldıkları 5 kiloluk taşla, 2 metrelik sopalarla daha baştan onları kendilerine havlamaya mecbur bırakan insan-ı mahlukatlar kazandılar bu oyunu. Evet oyun diyorum çünkü bu insanlar yazıyorlar bu oyunu ve oynuyorlar. Sevgili köpek dostlarımın bu oyundaki tek rolleri onların yanından ellerinde savaşa gidercesine şiddetle geçen, insanlardan korkup kendilerini tek ifade etme biçimleri olan hav havlamak ve kuyruk sallamaktan başka bir rolleri yok…
 Ama diyorum ya iş biz annelerde bitiyor diye…. Düşünüyorum ne kendi çocukluğumda nede Rüzgar’ın bu 34 aylık yaşamında hiçbir hayvana karşı korkuyla ve şiddetle yaklaştığımızı hatırlamıyorum… Zira bu güne kadar sokakta yanından geçerken beni tedirgin eden çok 2 ayaklı insan ??? la karşılaşmışımdır ama beni tedirgin eden hiçbir hayvanla karşılaşmamışımdır. Çünkü aaaa belki sokakta karşıma köpek çıkar, dur şu sopayla taşla yada dilimde hoştlaaa çıkmamışımdır evimden. Onları gördüğümde herhangi bir insandan farklı görmemişimdir, hatta çoğunda o dostlara selam bile vermişimdir. Zira tanımadığınız bir insana yolda selam vermeye kalksanız aaaa delimi bu kadın niye şimdi bana selam verdi diyenler çıkacaktır. Ama hiçbir sokak hayvanı onun boyuna inip başına sıcak bir dokunuşla yaklaştığınızda, 1 bütün tavuk yemekten daha mutlu olacaktır. Ama maalesef biz insanlar körüzzzz körüzzz ve benciliz bu dünyanın sadece bize ait olduğunu düşünüp,o can dostlara heppp hırlayarak horluyoruz… Sonrada ayyyy bana havladı… ayyyy o sokakta köpeeek var …. Diyip hatta kendini savunmaktan aciz o hayvancıklara bizi ısırdı diyecek kadar iftira bile atabiliyoruz… EEEE ısırdı, gelsin zabıta toplasın canım bu hayvanlarııı … atsın iğneyi bayıltsın sonra ayıltırlarmı ne ala??? Ayılsalar da yarı aç yarı tok, daracık yerlerde barınak adı altındaki, toplama kamplarında ölüme terk edilsinler… Tıpkı şuna benzetiyorum barınaklardaki hayvanları… Suçunun ne olduğu bilinmeyen ve mahkemeleri bile kurulmadan, aylarca yıllarca cezaevlerinde yatan, son dönemlerin moda tutukluları gibi müebbede mahkûmlar… EEEE ne demişler doğru söyleyeni ,dokuz köyden kovarlar eee hadi beni de kovun. Çünkü, insanları sevmek hayvanları anlamakla onları sevmekle başlar…. Diyorum ve bu güne kadar ta çocukluğumda, bana hayvanlardan korkulacağını aşılamayan ve sadece benim değil tüm çaresiz ve aç hayvanlara bir emekli maaşıyla merhem olmaya çalışan, onlara da annelik eden sevgili anneme çooookkk teşekkür ediyorum, bana da bu sevgiyi hiç dikte etmeden aşıladığı ve verdiği için… SENİ ÇOK SEVİYOUM ANNECİM LÜTFEN ÜZÜLME ELBET BİRGÜN DEVRAN DÖNECEK VE YARADAN HERKESİN HAKKINI VE HADDİNİ VERECEK…

HAAA BUARADA benimde şikayetim var…

İlgili Makama;

20.03.2013 tarihinde Gülbahçe sokakta ki, sokak hayvanlarını toplama operasyonunda ki 2 köpeğe karşı nerdeyse tüm belediye zabıta birimin yaşattığı arbede, görüntüsünden 2,5 yaşındaki oğlum ruhen olumsuz etkilenmiş ve o gün bugündür. Annnee polisss amcalar köpekleri koştuuu silahla vurduuu acıdı afacanı gitti anane ağladı, amcalar kaka nede köpekler, acıdı, gibi karışık cümlelerle o gün maalesef olayın üzerine eve girmek üzereyken şahit olduğu için olumsuz etkilenmiştir. Lütfen şimdi o köpeklerin onları ısırdığını söyleyen şahıslar nerde raporunuz, kendi halinde bir kıyıda yatan hayvana bile belki havlar diye taş atıp geçen bayan, hadi gel bakalım benim çocuğumun psikolojisinde açtığın çatlağı düzelt….

Rüzgar’ Mummy…

‘’HEPİNİZİ ALLAHA HAVALE ETMEYE DEVAM EDİYORUM… VE SUSUYORUM YOKSAAA ÖMRÜM BİTER SİZİ ANLAYAMAM… SİZDE BENİ ANLAYAMAZSINIZ… ‘’’

AMA EN AZINDAN HERHANGİ BİRYERDE SİZE BİR KÖPEK HAVLADIĞINDA VE HUZURSUZLAŞTIĞINDA, ŞUNU SORUN KENDİNİZE; NEDEN BEN? NEDEN BU HAYVAN BANA, BU DENLİ HAVLIYOR DİYE BİR SORUN KENDİNİZE... ZİRA HAYVANLARA, YARADAN ÖYLE BİR GÖZ VE YÜREK VERMİŞ Kİ İNSANIN VE DOĞANIN EN DERİNLERİNDEKİ EN KÜÇÜK İRİNİ BİLE HİSSEDECEK KADAR KUVVETLİ....VE SAF????!!!!!

NOT: Görevini yerine getirmeye çalışan zabıtalara diyecek bir sözüm yok, onlarda görevlerini yapmak zorundalar ama keşke biraz daha neyse ……………………………………





Allah'ım,
Bizi döven, tekmeleyen insanlardan, 
Bizi kürkümüz için öldüren insanlardan,
Çoluğuna çocuğuna oyuncak diye alıp,
Sokağa atıveren insanlardan, 
Yemek diye zehir veren insanlardan,
Hayvansever geçinip bize zarar veren insanlardan,
Kendi yaşama haklarını bizimkinden üstün gören
Bencil insanlardan KORU...

AMİN !!!


18 Şubat 2013 Pazartesi

Rüzgar's Mummy


Veeee şükürler olsun hayallerim gerçek oldu ve atölyeme kavuşma anı geldi…
Anlatacak ve paylaşacak çok şey var…
Şimdilik sadece resimleri  paylaşabiliyorum…
 
Zira açılışa günler kaldı ve eksikler bitmek bilmiyor… Cuma günü yolu Bodrum’dan geçen herkesi Rüzgar’s Mummy’de sıcak bir kahve eşliğinde, kukili tatlı sohbete bekliyorum…
 
 Genelde hafta başı yapılır açılışlar belki ama ben Cuma gününün uğuruna bereketine inanıyorum ve Cuma vakti kapılarımı siz değerli dostlara açıyorum…
Bu arada olurda gelirseniz kutlama göremezseniz, kapalıyız sanıp geri dönmeyin zira açılış partimizi,
20 Mayıs‘da  Rüzgar’ın doğum günü ile birlikte yapacağız…
Sağlıklı  ve sevdiklerinizle birlikte kuki tadında günleriniz bol olsun….
 

11 Şubat 2013 Pazartesi

Denizkızı-Mermaid Pasta


Bugün sevgili şirine komşumuz Bade’nin doğum günü için, deniz kızı temalı inanılmaz keyifli bir pasta hazırladım… Bade farkında olmadan, Rüzgar’s Mummy’nin  isim annesi oldu diyebilirim. Bütün yaz boyunca evlerimizi ayıran, aradaki çitten gelip bana Rüzgar’ın annesi…. Rüzgar’ın annesi…. diye tatlı tatlı seslenmeleri sanıyorum bilinçaltıma yerleşti… Ve benim de içten içe, artık hayatımda Rüzgar’ın annesi olmaktan başka unvan istemiyor oluşumla hem fikir oldu… Veee Rüzgar’s Mummy’i bana getirdi
 
Bade, her zaman ki kendine has tatlı tavırları, farklı ve eğlenceli istekleriyle, benden… deniz aşığı benden… “Deniz Kızı” temalı pasta istediği için ona teşekkür ediyorum…



Badeciğime…Sağlıklı…mutlu…başarılı… şekerlik gibi bir ömür diliyorum …

 
 
 
 

Evlilik Yıldönümü Pastası

 
Nice 15 yıllara sağlıkla...huzurla...aşkla varmanız dileğiyle... "Derya&Fatih"

 

27 Ocak 2013 Pazar

Arkadaşlara Kuki...

Doğum günü partinize katılan arkadaşlarınıza, onların isimlerinin yazdığı kukiler armağan etmek istermisiniz... Son zamanlarda bu türden, kukiler hazırladım ve çokta güzel geri dönüşler aldım...












26 Ocak 2013 Cumartesi

21 Ocak 2013 Pazartesi

Mickey- minnie mouse, donald duck-daisy- pluto dog goofy...PASTA

 
 
CEM artık an itibari ile 4 yaşında, pastasının kahramanları ise "mickey minnie mouse donald duck daisy dog goofy"oldu.


DOĞUM GÜNÜN VE YENİ YAŞIN KUTLU OLSUN SEVGİLİ CEM...

13 Ocak 2013 Pazar

Hayvanlar Alemi Pasta-Dinazor Cupcake

Seviyorum hayvan karakterli pastalar hazırlamayı. Bunda sanıyorum hayvanları çok sevmemin etkisi büyük...
 
Sevgili Melek ve tabi ki "ARAS" pastanın kahramanında ki seçimleriniz için ve bana bu pastayı çalışma fırsatı yarattığınız için size çok teşekkürler...
 



Sevgili Melek ve tabi ki "ARAS" pastanın kahramanında ki seçimleriniz için ve bana bu pastayı çalışma fırsatı yarattığınız için size çok teşekkürler...



Sağlıkla...Sevdiklerinle...Başarılı ve Mutlu yaşaman dileğiyle...Doğum günün kutlu olsun ARAS...

12 Ocak 2013 Cumartesi

Rapunzel Pasta-Rapunzel Masalı

 
Eskilerden bir masal kahramanı, şimdiki zamane masallara ve çizgi filmlere inat, samimi ve sıcak.... Bu pasta vesilesiyle beni, belki sizi de yeniden çocukluğum(uz)da ki masallara götürdüğü için, sevgili >Defne'ye teşekkür ediyorum...
 

Ve Defne'ye Rapunzel'in o güzel uzun saçları gibi uzun ve güzel bir ömür diliyorum...

 İYİ Kİ DOĞDUN DEFNE...


                Ne dersiniz Rapunzel'i yeniden tatmaya, yeniden okumaya...

RapunzelBir zamanlar bir kadınla kocasının çocukları yokmuş ve çocuk sahibi olmayı çok istiyorlarmış. Gel zaman git zaman kadın sonunda bir bebek beklediğini fark etmiş.
Bir gün pncereden komşu evin bahçesindeki güzel çiçekleri ve sebzeleri seyrederken, kadının gözleri sıra sıra ekilmiş özel bir tür marula takılmış. O anda sanki büyülenmiş ve o marullardan başka şey düşünemez olmuş.
“Ya bu marullardan yerim ya da ölürüm” demiş kendi kendine. Yemeden içmeden kesilmiş, zayıfladıkça zayıflamış.
Sonunda kocası kadının bu durumundan öylesine endişelenmiş, öylesine endişelenmiş ki, tüm cesaretini toplayıp yandaki evin bahçe duvarına tırmanmış, bahçeye girmiş ve bir avuç marul yaprağı toplamış. Ancak, o bahçeye girmek büyük cesaret istiyormuş, çünkü orası güçlü bir cadıya aitmiş.
Kadın kocasının getirdiği marulları afiyetle yemiş ama bir avuç yaprak ona yetmemiş. Kocası ertesi günün akşamı çaresiz tekrar bahçeye girmiş. Fakat bu sefer cadı pusuya yatmış, onu bekliyormuş.
“Bahçeme girip benim marullarımı çalmaya nasıl cesaret edersin sen!” diye ciyaklamış cadı. “Bunun hesabını vereceksin!”
Kadının kocası kendisini affetmesi için yarvarmış cadıya. Karısının bahçedeki marulları nasıl canının çektiğini, onlar yüzünden nasıl yemeden içmeden kesildiğini bir bir anlatmış.
“O zaman,” demiş cadı sesini biraz daha alçaltarak, “alabilirsin, canı ne kadar çekiyorsa alabilirsin. Ama bir şartım var, bebeğiniz doğar doğmaz onu bana vereceksiniz.” Kadının kocası cadının korkusundan bu şartı hemen kabul etmiş.
Birkaç haftasonra bebek doğmuş. Daha hemen o gün cadı gelip yeni doğan bebeği almış. Bebeğe Rapunzel adını vermiş. Çünkü annesinin ne yapıp edip yemek istediği bahçedeki marul türünün adı da Rapunzel’miş.
Cadı küçük kıza çok iyi bakmış. Rapunzel oniki yaşına gelince, dünyalar güzeli bir çocuk olmuş. Cadı bir ormanın göbeğinde, yüksek bir kuleye yerleştirmiş onu. Bu kulenin hiç merdiveni yokmuş, sadece en tepesinde küçük bir penceresi varmış.
Cadı onu ziyarete geldiğinde, aşağıdan “Rapunzel, Rapunzel! Uzat altın sarısı saçlarını !” diye seslenirmiş. Rapunzel uzun örgülü saçlarını percereden uzatır, cadı da onun saçlarına tutuna tutuna yukarı tırmanırmış.
Bu yıllarca böyle sürüp gitmiş. Bir gün bir kralın oğlu avlanmak için ormana girmiş. Daha çok uzaktayken güzel sesli birinin söylediği şarkıyı duymuş. Ormanda atını oradan oraya sürmüş ve kuleye varmış sonunda. Fakat sağa bakmış, sola bakmış, ne merdiven görmüş ne de yukarıya çıkılacak başka bir şey.
Bu güzel sesin büyüsüne kapılan Prens, cadının kuleye nasıl çıktığını görüp öğrenene kadar hergün oraya uğrar olmuş. Ertesi gün hava kararırken, alçak bir sesle “Rapunzel, Rapunzel! Uzat altın sarısı saçlarını !” diye seslenirmiş. Sonrada kızın saçlarına tutunup bir çırpıda yukarı tırmanmış.
Rapunzelönce biraz korkmuş, çünkü o güne kadar cadıdan başkası gelmemiş ziyaretine. Fakat prens onu şarkı söylerken dinlediğini, sesine aşık olduğunu anlatınca korkusu yatışmış. Prens Rapunzel’e evlenme teklif etmiş, Rapunzel’de kabul etmiş, yüzü hafifce kızararak.
Ama Rapunzel’in bu yüksek kuleden kaçmasına imkan yokmuş. Akıllı kızın parlak bir fikri varmış. Prens her gelişinde yanında bir ipek çilesi getirirse, Rapunzel’de bunları birbirine ekleyerek bir merdiven yapabilirmiş.
Her şey yolunda gitmiş ve cadı olanları hiç farketmemiş. Fakat bir gün Rapunzel boş bulunup da. “Anne, Prens neden senden daha hızlı tırmanıyor saçlarıma?” diye sorunca herşey ortaya çıkmış.
“Seni rezil kız! Beni nasıl da aldattın! Ben seni dünyanın kötülüklerinden korumaya çalışıyordum!” diye bağırmaya başlamış cadı öfkeyle. Rapunzel’i tuttuğu gibi saçlarını kesmiş ve sonrada onu çok uzaklara bir çöle göndermiş.
O gece cadı kalede kalıp Prensi beklemiş. Prens, “Rapunzel, Rapunzel! Uzat altın sarısı saçlarını !” diye seslenince. cadı Rapunzel’den kestiği saç örgüsünü uzatmış aşağıya. Prens başına neler geleceğini bilmeden yukarıya tırmanmış.
Prens kederinden kendini pencereden atmış. Fakat yere düşünce ölmemiş, yalnız kulenin dibindeki dikenler gözlerine batmış. Yıllarca gözleri kör bir halde yitirdiği Rapunzel’e gözyaşları dökerek ormanda dolaşıp durmuş ve sadece bitki kökü ve yabani yemiş yiyerek yaşamış.
Derken bir gün Rapunzel’in yaşadığı çöle varmış. Uzaklardan şarkı söyleyen tatlı bir ses gelmiş kulaklarına.
“Rapunzel! Rapunzel!” diye seslenmiş. Rapunzel, prensini görünce sevinçten bir çığlık atmış ve Rapunzel’in iki damla mutluluk göz yaşı Prensin gözlerine akmış. Birden bir mucize olmuş, Prensin gözleri açılmış ve Prens görmeye başlamış.
Birlikte mutlu bir şekilde Prensin ülkesine gitmişler. Orada halk onları sevinçle karşılamış. Mutlulukları ömür boyu
hiç bozulmamış.


Bu kitabı kitapyurdu.com sitesinden satın alabilirsiniz!